Abbas Hilmi -II Hakkında Genel Bİlgi
Abbas Hilmi -II
Hakkında Bilgi
Abbas Hilmi -II İle ilgili
Bİlgi
Abbas Hilmi -II İle ilgili Genel
Bilgi
Abbas Hilmi -II Hakkında Kısa
Bİlgi
Abbas Hilmi -II Hayatı
ABBÂS HİLMİ-II
Osmanlı Devleti tarafından Mısır’a gönderilen son hidiv. 14 Temmuz 1874 (H. 1291) senesinde, İskenderiyye’de doğdu. Hidiv Tevfik Paşa’nın oğludur. Mısır’da prenslere âit mektebde okuduktan sonra İsviçre’de tahsîl gördü. Kardeşi Mehmed Ali ile beraber Viyana’daki Theresianum okuluna devam etti. 1892 (H. 1310)’da babasının vefâtı üzerine on sekiz yaşında Osmanlı Devleti tarafından Mısır hidivliğine getirildi.
Abbâs Hilmi Paşa’nın genç ve idâri işlerde tecrübesiz olması sebebiyle, Osmanlı hükûmeti Mısır’da senelerce Osmanlı Devleti Mısır fevkalâde komiserliği yapan ve Mısır’ın idaresiyle ilgili işlerde tecrübesi ile tanınan Ahmed Muhtar Paşa’yı kendisine müsteşâr-ı hâs tâyin etti. Böylece İngiltere’nin, hidiv Abbâs Hilmi Paşa üzerindeki te’sir ve telkinleri önlenmek istenmişti. Fakat İngilizler, Mısır’ın içişlerine karıştılar ve Mısır’daki işgal kuvvetlerini artırdılar. Mısır ordusundaki yüksek rütbeleri ele geçirdiler. Mısır idarecilerini idare etmeye başladılar. Osmanlı komiseri olan Gâzi Ahmed Muhtar Paşa vazifesine devam ediyordu. Ancak İngiliz komiseri Lord Cromer ve ondan sonra yerine tâyin edilen Lord Kitchener ön plânda rol oynuyordu. Lord Kitchener, ekseriyetini Mısır halkından topladığı bir ordu ile Sudan’a saldırınca, İngilizler ile Fransızlar arasında uzun süren siyâsî tartışmalara sebeb olan Pasoda mes’elesi ortaya çıktı ise de, Fransız ve İngiliz ileri gelenlerinin savaş istememeleri üzerine kapanıp gitti.
İkinci Abdülhamîd Han’ın, Abbâs Hilmi Paşa’ya verdiği hidivlik fermanında, Mısır’ın idaresi ve hudûdları hakkında bâzı değişikliklerden bahsedilmişti. O zamana kadar Mısır jandarması tarafından beklenen Akabe’nin Hicaz iline katılarak Osmanlı askerinin koruması altına verilmesi istenmişti. Bu durum, Akabe körfezi ağzındaki Tran adasının, Hindistan yolu üzerindeki çok elverişli bir deniz üssü hâline gelmesi ihtimâlinden dolayı, İngiltere’nin şiddetli itirazlarına ve uzun tartışmalara sebeb oldu. Sonra mes’ele Akabe’nin yine eski hâlinde kalması şeklinde ve İngilizlerin isteğine göre bırakıldı.
Vazifesinin ilk senelerinde İngilizlerin idaresine muhalif bir siyâset tâkib eden Abbâs Hilmi Paşa, nâzırların reisliğine Fahri Paşa’yı tâyin etmek istedi. Bu sebeble Kâhire’deki İngilizlerin konsolos temsilcileri ile anlaşmazlığa düştü. Çok şiddetli bir hâl alan bu anlaşmazlık, Riyâz Paşa tarafından kurulan nâzırlar hey’eti tarafından hâlledildi. Abbâs Hilmi Paşa’nın, İngilizlere karşı muhalefeti de uzun sürmedi. Mısır daimî komiseri Ahmed Muhtar Paşa, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki haklarının belli bir ölçüde, şeklen de olsa korunmasında büyük gayret göstermesine karşılık, Abbâs Hilmi Paşa bu derecede istikrarlı bir siyâset güdemedi.
Abbâs Hilmi Paşa, 1893’de Ahmed Muhtar Paşa ile İstanbul’a gitti. Sultan İkinci Abdülhamîd Han onu alâka ile karşılayıp, hediyeler verdi. Abbâs Hilmi Paşa, İstanbul’a geldiği senenin ertesi senesi Avrupa seyahatlerine çıkmaya karar verdi. Onun bu seyahatleri neticesinde Mısır’da idâri bir boşluğun doğması tehlikesi vardı. Bu sebeble Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerinin Mısır hidivi üzerinde etkili olmaması için Ahmed Muhtar Paşa’dan bu seyahatlere mâni olmasını istedi. Fakat Abbâs Hilmi Paşa bütün ısrarlara rağmen seyahatten vazgeçmeyince, Osmanlı Devleti gittiği her Avrupa ülkesinde onu tâkib etmeye çalıştı.
Mısır’da ölçülü ve dengeli bir siyâset sürdüremeyen Abbâs Hilmi Paşa’nın, hem Mısır’da hem de diğer dış ülkelerde muhalifleri artmaya başladı. Neticede çeşitli sûikastlere mâruz kaldı. 1894’de suikast yapmak üzere olan bir İtalyan, İskenderiyye’de yakalandı. 1914’de ise, İstanbul’da uğradığı bir sûikaslde yaralandı. Bundan sonra da Birinci dünyâ savaşı çıkması sebebiyle bir daha Mısır’a dönemedi, İstanbul’da ve Avrupa’da yaşadı. Birinci dünyâ savaşı esnasında Almanlarla işbirliği yaparak Fransızları müttefiklerinden koparmaya çalıştı ise de muvaffak olamadı. Birinci dünyâ harbinin başlaması ile İngilizler 19 Aralık 1914’de Mısır’ı himayelerine alıp, Osmanlıların Mısır’daki haklarını da sona ermiş saydılar. Abbâs Hilmi Paşa’yı da hidivlikten azlettiler. Osmanlılar ise Abbâs Hilmi Paşa’nın hidivliğini Lozan andlaşmasına kadar geçerli saydılar.
Abbâs Hilmi Paşa’dan sonra, amcası ve hidiv İsmâil Paşa’nın oğlu olan Hüseyin Kâmil, İngilizler tarafından Mısır’da sultan îlân edilerek hidivlik kaldırıldı. Böylece Mısır’ı Osmanlı idaresinden ayırarak kendi emellerine hizmet ettirdiler. 1923 senesinden sonra hayâtını İstanbul ve Viyana’da geçiren Abbâs Hilmi Paşa, Mısır’ın bağımsızlığa kavuşmasından ve Hüseyin Kâmil’in yerine Fuâd’ın kral olarak getirilmesiyle 1922’de hidivlik haklarını tamamen kaybetti ve malları müsadere edildi. Kendisi de, ömrünün son günlerini geçirdiği İsviçre’nin Cenevre şehrinde 1944 senesinde öldü.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tezâkir-1, sh. 8, 404. 2, sh. 114. 4, sh. 58
2) Vak’anüvis Ahmed Lütfi Efendi târihi; cild-10, sh. 14, 28, 172
3) Madalyonun Tersi (Semih Nafiz Tansu, İstanbul-1970); sh. 25, 62
4) El-A’lâm; cild-3, sh. 260
5) Abbâs Hilmi Paşa’ya Suikast (İhsân Birinci, Hayat Târih Mecmuası, İstanbul-1966); cild-1, sayı-4, sh. 85
6) Meşâhir-üş-şark (C. Zeydân, Kâhire-1902); cild-2, sh. 50
10 Ocak 2013 Perşembe
Abbas Hilmi -I Hakkında Genel Bİlgi
Abbas Hilmi -I Hakkında Genel Bİlgi
Abbas Hilmi -I Hakkında Bilgi
Abbas Hilmi -I İle ilgili Bİlgi
Abbas Hilmi -I İle ilgili Genel Bilgi
Abbas Hilmi -I Hakkında Kısa Bİlgi
Abbas Hilmi -I Hayatı
ABBÂS HİLMİ-I
On dokuzuncu asrın ortalarında Osmanlıların Mısır vâlilerinden. Babası Ahmed Tosun Paşa’dır. Vehhâbîler üzerine sefer yapıp, onların fitne hareketlerine mâni olmak için vazifelendirilen Mehmed Ali Paşa’nın çok sevdiği torunudur. 1813 (H. 1228)’de Cidde’de doğdu. Mısır’da yetişti.
Abbâs Hilmi, amcası İbrâhim Paşa’nın 1848 (H. 1264) senesinde vefâtı üzerine Mısır vâliliğine tâyin edildi. Bu sırada Osmanlılarda Tanzîmât devri başlatılmış ve Mısır’da da Avrupa’nın te’siri ile bir takım reformlar yapılmaya başlanmış, Avrupâî tarzda bâzı müesseseler açılmıştı. Avrupalıların menfaatlerine olan işlere, Abbâs Hilmi karşı çıktı. Reformlara uyularak açılan bu nev’iden bir takım kuruluşları kapattı. Bu kuruluşlarda misyoner gibi faaliyet gösteren pek çok Avrupalı danışman ve eğitimciyi vazifelerinden aldı. Devrin âlimlerinden Tahtâvî’yi 1850 senesinde Hartum’a gönderip, bir medrese açmasını istedi. Diğer taraftan masrafları kontrol altına aldığı gibi, vergilerde indirim yaparak halkın İktisadî durumunu oldukça iyi bir hâle getirdi. Kâhire’de bir harb okulu kurdu.
Abbâs Hilmi, Tanzîmât fermanının Mısır’da tatbik edilmesine önce razı olmadı. Sonra İstanbul’dan Mısır’a gönderilen Fuâd Paşa vasıtasıyla ferman Mısır’da da îlân edildi. İngiliz propagandasına kanan Abbâs Hilmi, dedesi zamanında tâkib edilen Fransız politikasının zararlı olduğuna kanâat getirerek İngilizlerle anlaşma içine girdi.
Onun zamanında bir İngiliz kumpanyası (şirketi), Kahire ile iskenderiye arasında demir yolu inşâatına başladı ve 1853’de tamamladı. Böylece İngilizler, kısa yoldan Mısır içlerine ulaşma fırsatını da elde ettiler.
Abbâs Hilmi, dedesi Mehmed Ali Paşa’ya verilen fermanı değiştirerek, vâliliğe, ailenin en yaşlısının geçmesi usûlünü kaldırmak ve kendi yerine oğlu İbrâhim Paşa’yı bırakmak istiyordu. Bu maksadla oğlunu Abdülmecîd Han’a dâmâd yaptı. Fakat vefât etmesi ile bu işi gerçekleştiremedi. Abbâs Hilmi, Kırım harbinde Osmanlı sultânı Abdülmecîd Han’a yirmi bin kişilik bir ordu ve bir donanma göndererek yardımda bulundu. Bu yardımı gönderdiği sıralarda Kâhire’deki köşkünde aniden öldü. Zehirlenerek öldürüldüğü de rivayet edilmektedir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Başbakanlık Arşivi (Mısır İrâdeleri, No: 581, 583)
2) Tezâkir (A, Cevdet Paşa, Nşr. Câvid Baysun, Ankara-1953); Kısım, 1-13, sh. 8, 9, 13, 40, 41
3) Târih (A. Lütfü Efendi, Nşr. Münir Aktepe, İstanbul-1984); cild-9, sh. 28-31
4) El-A’lâm (Hayreddîn Zirikli, Beyrut); cild-3, sh. 261
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 6
Abbas Hilmi -I Hakkında Bilgi
Abbas Hilmi -I İle ilgili Bİlgi
Abbas Hilmi -I İle ilgili Genel Bilgi
Abbas Hilmi -I Hakkında Kısa Bİlgi
Abbas Hilmi -I Hayatı
ABBÂS HİLMİ-I
On dokuzuncu asrın ortalarında Osmanlıların Mısır vâlilerinden. Babası Ahmed Tosun Paşa’dır. Vehhâbîler üzerine sefer yapıp, onların fitne hareketlerine mâni olmak için vazifelendirilen Mehmed Ali Paşa’nın çok sevdiği torunudur. 1813 (H. 1228)’de Cidde’de doğdu. Mısır’da yetişti.
Abbâs Hilmi, amcası İbrâhim Paşa’nın 1848 (H. 1264) senesinde vefâtı üzerine Mısır vâliliğine tâyin edildi. Bu sırada Osmanlılarda Tanzîmât devri başlatılmış ve Mısır’da da Avrupa’nın te’siri ile bir takım reformlar yapılmaya başlanmış, Avrupâî tarzda bâzı müesseseler açılmıştı. Avrupalıların menfaatlerine olan işlere, Abbâs Hilmi karşı çıktı. Reformlara uyularak açılan bu nev’iden bir takım kuruluşları kapattı. Bu kuruluşlarda misyoner gibi faaliyet gösteren pek çok Avrupalı danışman ve eğitimciyi vazifelerinden aldı. Devrin âlimlerinden Tahtâvî’yi 1850 senesinde Hartum’a gönderip, bir medrese açmasını istedi. Diğer taraftan masrafları kontrol altına aldığı gibi, vergilerde indirim yaparak halkın İktisadî durumunu oldukça iyi bir hâle getirdi. Kâhire’de bir harb okulu kurdu.
Abbâs Hilmi, Tanzîmât fermanının Mısır’da tatbik edilmesine önce razı olmadı. Sonra İstanbul’dan Mısır’a gönderilen Fuâd Paşa vasıtasıyla ferman Mısır’da da îlân edildi. İngiliz propagandasına kanan Abbâs Hilmi, dedesi zamanında tâkib edilen Fransız politikasının zararlı olduğuna kanâat getirerek İngilizlerle anlaşma içine girdi.
Onun zamanında bir İngiliz kumpanyası (şirketi), Kahire ile iskenderiye arasında demir yolu inşâatına başladı ve 1853’de tamamladı. Böylece İngilizler, kısa yoldan Mısır içlerine ulaşma fırsatını da elde ettiler.
Abbâs Hilmi, dedesi Mehmed Ali Paşa’ya verilen fermanı değiştirerek, vâliliğe, ailenin en yaşlısının geçmesi usûlünü kaldırmak ve kendi yerine oğlu İbrâhim Paşa’yı bırakmak istiyordu. Bu maksadla oğlunu Abdülmecîd Han’a dâmâd yaptı. Fakat vefât etmesi ile bu işi gerçekleştiremedi. Abbâs Hilmi, Kırım harbinde Osmanlı sultânı Abdülmecîd Han’a yirmi bin kişilik bir ordu ve bir donanma göndererek yardımda bulundu. Bu yardımı gönderdiği sıralarda Kâhire’deki köşkünde aniden öldü. Zehirlenerek öldürüldüğü de rivayet edilmektedir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Başbakanlık Arşivi (Mısır İrâdeleri, No: 581, 583)
2) Tezâkir (A, Cevdet Paşa, Nşr. Câvid Baysun, Ankara-1953); Kısım, 1-13, sh. 8, 9, 13, 40, 41
3) Târih (A. Lütfü Efendi, Nşr. Münir Aktepe, İstanbul-1984); cild-9, sh. 28-31
4) El-A’lâm (Hayreddîn Zirikli, Beyrut); cild-3, sh. 261
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 6
Abaza Hasan Paşa Hakkında Genel Bilgi
Abaza Hasan Paşa Hakkında Genel Bilgi
Abaza Hasan Paşa Hakkında BilgiAbaza Hasan Paşa İle ilgili Bilgi
Abaza Hasan Paşa İle ilgili Genel bilgi
Abaza Hasan Paşa Kimdir?
Abaza Hasan Paşa hayatı
Sultan dördüncü Mehmed Han devrinde,
Osmanlı târihinin en büyük celâlî isyânını çıkaran âsi reisi. Silâhdar bölüğüne
mensup kapıkulu süvârilerindendir. Anadolu’da Türkmen boylarının ağası olan
Haydaroğlu Mehmed’in çıkardığı isyânı bastırarak meşhur oldu. 1648 (H. 1058)’de
Yeni İl Türkmen voyvodalığına tâyin edildi ise de, ocak ağaları bu vazifeye
getirilmesine razı olmadılar. Bu sebeble bir sene sonra vazifeden alındı.
Abaza Hasan Paşa, vazifeden
azledilmesini bahane ederek 1651’de Kastamonu’da ayaklandı. İzmit’i ele geçirip,
yol keserek yağmaya başladı. Üzerine Sivas vâlisi İbşir Mustafa Paşa gönderilmek
istenmişse de, vazifeyi kabul etmedi. Yerine Karaman beylerbeyi Katırcıoğlu
Mehmed Paşa, Sivas vâlisi olarak tâyin edildi ve isyânı bastırmakla
vazifelendirildi. Harekete geçince, İbşir Mustafa Paşa, Abaza Hasan Paşa ile
birleşip, üzerlerine gelen kuvveti Aksaray civarında bozguna uğrattılar. Abaza
Hasan Paşa kendini kuvvetli hissedince, halktan zorla vergi toplamaya başladı ve
İbşir Mustafa Paşa’yı sadrâzamlığa namzet gösterdi. Eskişehir çevresini idaresi
altına alıp, İstanbul’a mektuplar göndererek bâzı isteklerde bulundu.
İstanbul’dan Boynueğri Mehmed Paşa başkanlığında bir hey’et gönderildi. Gelen
hey’et, sipahiler ile yeniçeriler arasındaki anlaşmazlığı giderdi ve Abaza Hasan
Paşa’yı isyândan vazgeçirip, Türkmen voyvodalığını verdi. İbşir Mustafa Paşa da,
Haleb beylerbeyliğine tâyin edildi.
Abaza Hasan Paşa Anadolu’daki
vazifesinde iken, 1654’de eski müttefiki İbşir Mustafa Paşa sadrâzam olunca,
Abaza’yı kendine müşâvir yaptı. İbşir Mustafa Paşa bir takım hâdiselere sebeb
olduğundan altı ay sonra sadrâzamlıktan atıldı ve îdâm edildi.
Abaza Hasan Paşa, İbşir Mustafa
Paşa’nın intikâmını almak niyeti ile Anadolu’da faaliyetlere başladı. Bu sırada
sadrâzam olan Süleymân Paşa, onu, müttefiki Seydi Ahmed Paşa ile birlikte
Boğazhisar’ın muhafazası ile vazifelendirerek Anadolu’dan uzaklaştırdı.
Boynueğri Mehmed Paşa sadrâzam olunca, 1656’da Abaza’yı Diyarbakır’a; bir sene
sonra da yeni sadrâzam Köprülü Mehmed Paşa Haleb’e vâli tâyin ederek
İstanbul’dan uzaklaştırdı. Abaza Hasan Paşa, Köprülü Mehmed Paşa’nın icrâatından
memnun olmadı. Erdel seferi için yaptığı teklifi de reddetti. İsteği, sadrâzamın
azledilmesi idi. Nihayet sadrâzama karşı bâzı vâliler ile birleşerek yeni ve
büyük bir İsyân çıkardı. Macaristan üzerine Erdel seferini düzenleyen Osmanlı
ordusu bu yüzden İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. Bursa yakınlarına kadar
gelen ve pek fazla ileri giden Abaza Hasan Paşa, dördüncü Mehmed Han’a haber
gönderip; “Anadolu bizim, Rumeli onların olsun” demek cür’etinde bulundu.
1658’de Diyarbakır vâlisi Murtaza Paşa üzerine gönderildi ise de başarı
gösteremedi. Mevsimin kış olması yüzünden kuvvetlerini Anteb’e çeken Abaza Hasan
Paşa erzaksız kaldı. Etrafındaki kuvvetler dağılmaya başladılar. Kendisi de
Birecik üzerinden Arabistan’a geçmeyi düşünüyordu. Bu sırada affedileceği
söylenerek serdâr Murtaza Paşa tarafından Haleb’e çağrıldı ve yakalanarak otuz
adamı ile birlikte îdâm edildi (Bkz. Celâlî isyânları).
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Fezleke (Kâtib Çelebi, İstanbul-1287);
cild-2, sh. 371
2) Târihi Nâimâ (İstanbul-1281, 83); cild-5,
sh. 83, cild-6, sh. 163
3) Târih-i Gılmânî (Mehmed Halîfe,
İstanbul-1340); sh. 34
4) Devlet-i Osmâniyye Târihi
(Hammer-Purgstall, Tercüme, Mehmed Ata, İstanbul-1332); cild-11, sh.
60
5) Osmanlı Târihi (İ. H. Uzunçarşılı,
Ankara-1983); cild-3, Kısım-1, sh. 386
6) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi (İsmâil
Hâmi Danişmend, İstanbul-1971); cild-3, sh. 476
7) Büyük Türkiye Târihi (Yılmaz Öztuna,
İstanbul-1977); cild-5, sh. 372
8) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh.
4
9) Osmanlı İmparatorluğu Târihi (Zuhuri
Danışman, İstanbul-1965); cild-10, sh. 16
Takdim Hakkında Genel Bilgi
Takdim Hakkında Genel Bilgi
Takdim Hakkında Bİlgi
Takdim İle ilgili Bilgi
Takdim İle ilgili genel bilgi
TAKDİM NEDİR?
Anadolu Selçukluları’ndan sonra
hizmet nöbeti Kayı Boyu’na geçmiştir. Küçücük bir beylikten kısa zamanda cihân
devleti durumuna gelen Kayı’nın aziz temsilcisi Osmanlı Türkü, İslâmiyet’in son
din olduğuna îmân etmiş, ilme, san’ata ve insanlığa asırlarca faydalı olmuştur.
Osmanlı Devleti, İslâmiyet’in
emrettiği şekilde, farklı din ve milletlere mensup çeşitli unsurlar arasında
sağlam bir ahenk te’sis etmiştir. Böylece geniş insan toplulukları nezdinde
sosyal adaleti kurmakla dünyâ târihinde, kudretli ve cihânşümul bir siyâsî
varlık göstermiştir. Osmanlı sultanlarının idealleri, kendi tâbirleri ile
“Nizâm-ı âlem” fikri üzerinde toplanıyor ve devletin hikmet-i vücûdu; millî,
İslâmî ve insanî esaslara bağlı bir cihân hâkimiyeti düşüncesine dayanıyordu.
Endonezya’dan İspanya’ya, Kırım’dan
Yemen’e kadar müslüman milletlerin hâmiliğini yapan Osmanlılar, dâimâ
mazlumların yanlarında yer almışlar, feth ettikleri yerlere, hizmetin en
üstününü götürmüşlerdir. Büyüklüğü, bütün hasletleri ile üzerinde taşıyan Türk
ordusunun fethettiği bir hıristiyan köyünde, aynı gün aç ve açıkta olan kalmaz,
kimsesi olmayan dul kadına o gün aş çıkar, giyecek ve barınak te’min edilirdi.
Bu sebeple, hıristiyan âlemi, atalarımız Osmanlı Türk’ünü dâima kurtarıcı olarak
karşılamıştır.
Osman Gâzi’nin; “Gayemiz kuru bir
cihângirlik dâvası değildir” şeklindeki son sözleri, bütün sultanlara rehber
olmuş, bu vasiyetten ayrılmamak için gayret sarfetmişlerdir.
Pîr-i fânî olmuş, yarım yüzyıl
devlete hükmetmiş bir cihân pâdişâhını hasta hasta sefere çıkartan ne olabilir?
Özi kalesi elden çıktı diye acısına dayanamayıp kısa zamanda vefât eden bir
sultânın hâli nasıl îzâh edilebilir? “Asker evlâtlarımız parçalandı” diye âh
ettiren acı nasıl bir acıdır?
Ölüm döşeğinde kendisine; “Şimdi
Allah’la olmak zamanıdır” diyen lalasına; “Lala, Lala! Sen şimdiye kadar bizi
kiminle sanırdın?” diyen sultânı yetiştiren îmân, ahlâk, ideal ve yüksek fikri
iyi tanımak, derinden kavramak lazımdır.
Ama şu var ki, insanlar gibi
devletlerde doğar, en olgun seviyesine varır ve târih sahnesinden çekilirler...
Osmanlı da böyle oldu; dörtyüz çadırdan ihtişamlı bir cihân devleti doğdu,
büyüdü, yirmi milyon kilometre karelik bir coğrafyayı vatan yaptı,
medeniyetlerin en güzel ve en üstününü kurdu ve bu kemâl noktasından yavaş yavaş
zeval çizgisine doğru yürüyüp bu asrın başlarında târih sahnesinden çekildi.
Osmanlıdan önce bir Türk devleti
vardı, sonra da vardır. Türk devletinin sürekliliği esastır. Devleti idare eden
hânedânlar, aileler değişmekte fakat devlet devam etmektedir. Buna rağmen son
yirmi seneye kadar Türklerin ve müslümanların târihteki bu en büyük ve en uzun
ömürlü devletine ağır İthamlar yapılmıştır. Hâlbuki târih, arşive dayanır. Bu
sahadaki vesikalar yeni yeni elden geçirilirken yapılan ithamların elbette bir
kıymeti yoktur.
Târihleri zengin, medeniyetleri
sağlam milletler büyük milletlerdir. Teknik buluşlarla medeniyeti karıştırmamak
lâzımdır. En gelişmiş bilgisayar cihazı, daha yenilerinin yapılması ile, beş
senede işe yaramaz hâle gelebilir. Medeniyet böyle mi? Yüz tane de yeni câmi
yapılsa, Süleymâniye yine büyük ve vakur bir eser olarak kalır.
Osmanlı’yı tanımak, onları anlamak
mümkün mü? Yerli ve yabancı araştırmacılar, hâlâ bu cihân devletinin dehâsını
anlamak ve kendilerini yönlendirmek için gadret sarfetmekte, öğrendiklerinden
hisse almaya çalışmaktadırlar. Arşivlerimiz, bunun için, yerlilerden çok,
yabancı ilim adamları ile dolup taşmaktadır.
Yirmibirinci asra girerken yeni
nesillere İslâmiyet’i târihimizi, kültür ve medeniyetimizi öğretmemiz şarttır.
Aksi hâlde AT içinde yer alan, yabancı kültürlere açılmış bir gençliğin,
benliğini muhafaza etmesi çok zordur.
Bu sebeple diğer eserlerimiz gibi bu
ansiklopedi de bugünün insanı kadar gelecek nesillerimiz de düşünülerek
hazırlanmıştır.
İlmî ve objektif usûllerle kaleme
alınan bu ansiklopedinin faydalı olmasını dilerim.
Saygılarımla
ENVER
ÖREN
Osmanlının bilinmesi Gereken Haritası Hakkında Bilgi
Osmanlının bilinmesi Gereken Haritası Hakkında Bilgi
Bildğimiz Osmanlı Harıtasının Gerçeğe bir ayağımız venedikte bir ayağımız İskenderiyede Gurur verici bir Resim
Osmalı Kurtları Sitesine Hoşgeldiniz
Osmalı Kurtları Sitesine Hoşgeldiniz
Sayfamız Osmanlının en derin konularını atmak için kurulmuştur inşallah padişahların hayatı fetihler o devirde yaşamış önemli kişlerin hayatı kıtalar hakkında bilgi. Kim nerede ne yaptı hangi vali hayin hangi vali gerçek vatan severdi ve çok daha fazlası bizi takip ettiğiniz zaman fark edeceksiniz....
Sayfamız Osmanlının en derin konularını atmak için kurulmuştur inşallah padişahların hayatı fetihler o devirde yaşamış önemli kişlerin hayatı kıtalar hakkında bilgi. Kim nerede ne yaptı hangi vali hayin hangi vali gerçek vatan severdi ve çok daha fazlası bizi takip ettiğiniz zaman fark edeceksiniz....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)