Abdurrahman Gazi Hakkında Genel Bilgi
Abdurrahman Gazi Hakkında BilgiAbdurrahman Gazi İle ilgili Bilgi
Abdurrahman Gazi İle ilgili Genel Bilgi
ABDURRAHMÂN GÂZİ
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda
büyük hizmetleri geçen mücâhid kumandan; Ertuğrul Gâzi’nin silâh arkadaşı ve
Aydos kalesi fâtihi. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. 1329 (H. 730)
târihinde vefât etti. Kabr-i şerifinin, Eskişehir yakınında kendi adıyla anılan
köyde olduğu rivâyet edilmektedir.
Abdurrahmân Gâzi, cihâd hizmetini
yâni Allahü teâlânın dîninin yayılması ve O’nun kullarına duyurulması
vazifesini, Osman Gâzi ve oğlu Orhan Gâzi devirlerinde de devam ettirdi. Târihe
altın harflerle geçen bir çok kalenin fethine ve meydan muhârebelerine iştirak
etti. Osman ve oğlu Orhan Gâzilerin gözü yerindeki kumandanlarından ve silâh
arkadaşlarından idi. Osman Gâzi vefâtından önce, Abdurrahmân Gâzi ve diğer
mücâhid silâh arkadaşlarını oğlu Orhan Gâzi’nin hizmetine verdi. Çavdar
tatarının Karacahisar pazarını basması üzerine Lefke’ye (Osmaneli) yaptığı
gazâdan dönen Osman Gâzi, oğlu Orhan’a; “Oğul! Her ne kadar bu tatarları yemin
verdirip gönderdi isek de, bunlar söz tutmaz bir topluluktur. Bu defa var sen
gazâ et! Hak teâlânın zafer vermesi ümîd olunur” diyerek onu cihâda gönderdi.
Yanındaki mücâhid kumandanlarından Akça Koca, Konur Alb, Abdurrahmân Gâzi ve
Köse Mihâil’e hitaben de; “Gâziler, silâh arkadaşlarım! Göreyim sizi. Din
yolunda nasıl davranırsınız?” buyurdu. Abdurrahmân ve diğer mücâhid Gâziler,
sonradan üç kıt’a ve yedi iklimde hükmeden Osmanlı Devleti’nin temelini attılar.
Akça Koca, Samsa Çavuş ve Konur Alb; Akyazı, İznik ve İzmit ile meşgul olurken;
Abdurrahmân Gâzi de, İstanbul tarafındaki hisarlara akınlar yaparak Bizanslıları
şaşkına çevirdi, İstanbul’dan mücâhidlere gelecek saldırıları önledi. Zîrâ
Bizans tekfuru, seçme askerlerini gâzilere karşı gönderiyordu. Abdurrahmân Gâzi,
bu seçme Bizans kuvvetlerini, düzenlediği akınlarla zayi edip (kırıp), geri
çekilmelerini sağladı. Gâziler geceleri uyumazlar, gündüzleri at sırtından
inmezlerdi. Buraları müslüman toprakları yapmak azmiyle, kanlarını, canlarını
feda edip hayırla yâd edilmek için çalıştılar.
İznik’e yakın bulunan Kara Tekin’e
yerleşen Samsa Çavuş, zaman zaman İznik’e akınlar ve baskınlar yaparak kale
çevresinde sık sık görünmekte idi. İznik tekfuru bu baskınlardan yakınarak
Bizans imparatorundan yardım istedi. İstanbul’dan toplanan Bizans kuvvetleri
gemilerle Yalakova (Yalova)’ya çıkarıldı. Bunu haber alan Abdurrahmân Gâzi,
bunlara baskın yaparak çoğunu kılıçtan geçirdi. Sağ kalanlar da bin bir zorlukla
gemilere binip İstanbul’a döndüler.
Abdurrahmân Gâzi, Bursa
fethedilinceye kadar, Bizans sınırında uç beyi olarak hizmet gördü ve Akça Koca
ile istişâreli olarak gazâ ve fetihlerini sürdürdü.
Orhan Gâzi’nin silâh arkadaşları
kuzeyde Karadeniz, güneyde İzmit körfezi ve batıda İstanbul Boğazı ile
hudûdlanmış olan yarım adaya girmekte gecikmediler. Akçakoca, Konur Alb ve
Abdurrahmân Gâzi’nin akınları durmadan devam etti. Nihayet boğaziçi sahillerine
kadar ulaştılar. Konur Alb, Akyazı ile Sakarya’nın iki tarafındaki kaleleri
Rumların elinden aldı. Akçakoca da; Ermenipazarı, Ayan Gölü (Sapanca Gölü),
Kandıra kalelerini ve daha sonra da kuvvetlerini birleştirip Samandra’yı
fethettiler. Samandra’nın fethinden sonra, 1326 (H. 726) senesinde o mıntıkaya,
fâtihinin adına izafeten Kocaeli denildi. Sakarya’nın kuzeydoğusundaki havaliye
de Konur Alb’ın ismine izafeten Konrapa denildi.
Aydos kalesi, Aydos dağının doğu
tarafında inşâ edilmiş bir kale olup, Konur Alb ile Abdurrahmân Gâzi tarafından
fethedilmiştir.
Abdurrahmân Gâzi’nin ismi
söylendikte akla, Aydos kalesi; Aydos kalesi denince de Abdurrahmân Gâzi gelir.
Bu kale feth edilirken vuku bulan kale kumandanının kızı ile Abdurrahmân
Gâzi’nin macerası gerek Rum ve gerekse Türklerin hafızalarında silinmez izler
bırakmıştır
Abdurrahmân Gâzi, İzmit’in fethinde
de büyük hizmetlerde bulundu. Samandra tekfurunun fidyesi bahanesiyle İzmit’e
gitti. Kaleyi inceleyen ve çevreyi tanıyan Abdurrahmân Gâzi, geldiğinde İzmit’in
nasıl alınabileceğini Orhan Gâzi’ye bildirince, Pâdişâh da onu orduya rehber ve
öncü tâyin etti.
Mücâhidlerin tedbir, gayret ve
îmânları neticesinde küfrün en büyük kalelerinden İzmit de fethedilmiş, çan sesi
yerine burçlarda ezân-ı Muhammedi okunmaya başlanmış oldu. Ömrü, muhârebe
meydanlarında, İslâmiyet’e hizmetle geçen Abdurrahmân Gâzi, 1329 yılında vefât
etti.
AYDOS KALESİNİN FETHİ
1328 (H. 728) târihinde Orhan Gâzi,
Abdurrahmân Gâzi ile Konur Alb’den Aydos kalesinin fethedilmesini istedi. Ancak
kalenin çok sağlam istihkâmları, işin uzunca bir zaman alacağını göstermekteydi.
Bu sebeble mücâhid Gâziler bir fırsat zuhur edeceği ve zaferi böyle
sağlayacakları ümidini beslemekte ve sebeblere yapışıp Allahü teâlâya tevekkül
ederek hazırlıklarını sürdürmekte idiler. Nitekim hadis-i şerîfde;
“Allahü
teâlâ bir şeyin olmasını murâd ettiğinde onun sebeblerini de
hazırlar” buyrulduğu üzere, burada da
hâdiseler öylece gelişti.
Aydos kalesi tekfurunun güzel bir
kızı vardı. Bir gece rüyasında dar ve derin bir kuyuya düştüğünü gördü.
Kendisini kurtarmak için tutunacak bir şey, bir çıkış yolu da bulamadı.
Yakınlarından kimse feryadına cevap vermedi. En sonunda bu korkunç kuyunun
ölümüne sebeb olacağı korkusuyla ümidi kırıldı. Çırpınmaktan vazgeçtiği sırada
nûr gibi parlayan bir genç, karanlık kuyunun kenarına gelip, onu bu tehlikeli
çukurdan çıkardı ve ipekten elbiseler verdi. Uyandığında gördüğü rüyadan
hayretler içinde kaldı. Gece gündüz rüyada gördüğü yiğidin hayâli gözünün
önünden gitmez oldu. Kendi kendine; “Benim hâlim ne oldu ki, beni bu çukurdan
çıkardı. Giyecekler verdi ve hem durduğum yerden gitti, öyle anlaşılıyor ki,
benim hâlim başka türlüye dönse gerek” diye düşünürken, ansızın Türkler kale
önünde göründü ve muhasara başladı. Muhasara bir müddet devam etti. Kale çok
sağlam ve burçları yüksek olduğundan fethedilemedi. Tekfurun kızı, gönül alıcı,
pırıl pırıl bir günde içini karartan kederleri ve merakı bir parça olsun
dağıtmak için kale burçlarında savaşmaya çıktı. Birden aşağıda Türk askeri
önünde dimdik duran Abdurrahmân Gâzî’yi gördü. Rüyasında kendisini kuyudan
çıkaran kişi olduğunu anladı. Gördüğü rüyanın tâbirini kendisi yaptı ve
müslümanlar arasına katılmanın lüzumunu duydu. Odasına gidip rumca bir mektup
yazdı. Bu mektupta, rüyasını anlatıp müslüman olmak istediğini belirtip;
“Dileğiniz bu kaleyi almak ise, şimdi kaçarcasına kale önünden çekiliniz ve
filân gece, bir kaç yiğitle gizlice duvarların altına geliniz, o vakit kaleyi
kolaylıkla ele geçirmiş olursunuz” diye yazmıştı. Yalvarışlarla dolu olan
mektubu bir taşa sardı. Savaşır gibi yaparak kaleden o taşı Türk askerlerinin
arasına attı. Taş yuvarlanıp Abdurrahmân Gâzî’nin önüne düştü. Abdurrahmân Gâzi,
sarılı taşı görünce hemen mektubu aldı ve doğruca Akçakoca’nın yanına sitti.
Mektup, yazıdan anlayanlara gösterildi. İçindekiler anlaşılınca Konur Alb’in de
iştirakiyle durum müzâkere edildi. Sonunda geri çekiliş plânları düzenlendi.
Kaleye son bir taarruz yapıldıktan sonra kendi oturdukları Samandra hisarını da
ateşe vererek düşmana bölgeden Türklerin çekildikleri zannını vermeyi uygun
gördüler. İş bundan sonra kararlaştırıldığı şekilde yapıldı. Aydos hisarı halkı,
Türklerin korku ve yılgınlıktan çekildiklerini zannederek sevinçten
kendilerinden geçip, yiyip içmeye başladılar. İşin nereye varacağından habersiz,
sarhoş oldular. Abdurrahmân Gâzi mektupta belirtilen gece, yanında seksen
yiğitle kızın dediği yere geldi. Kız, Gâzi Abdurrahmân’ı bekliyordu. Onun
geldiğini görünce, hisar bedenine ip bağlayarak aşağıya sarkıttı. Abdurrahmân
Gâzi bir örümcek misâli ipe tırmanarak kaleye çıktı. Arkasından bir avuç
bahadırı da kaleye çıkardı. Kızın tavsiyesine uyarak kale kapılarını bekleyen
askeri zararsız hâle getirmek üzere hisarın kapısına vardılar. Sızmış, uyuyan
kapıcının yatağında buldukları kale anahtarları ile hisar kapısını açtılar. Plân
gereğince dışarda hazır olan Akça Koca ve gâziler içeri girerek kaleyi ele
geçirdiler. Böylece Aydos kalesi fethedildi.
Kalenin fethinden sonra Abdurrahmân
Gâzi, tekfur ile kızını ve pekçok ganimeti Yenişehir’de bulunan Orhan Gâzi’ye
götürüp teslim etti. Keremli pâdişâh Orhan Gâzi, âlemin tek sahibi yüce Allah’a
şükürler ettikten sonra Aydos kalesi tekfurunun gönüller alan güzel kızını
Abdurrahmân Gâzi ile nikahladı ve sayısız ganimetlerle mükâfatlandırdı.
Evliliklerinden Karaca Abdurrahmân adıyla tanınan bir oğulları oldu. Bu
delikanlı öyle bir mücâhid oldu ki, İstanbul’da yaşayan kâfirler rahat ve huzuru
unuttular ve gözlerine uyku girmez oldu. Bizans kadınları çocuklarını; “Karaca
Abdurrahmân geliyor, ağlama!” diye korkuturlardı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tevârih-i Âl-i Osman (Âşıkpaşazâde,
İstanbul-1332); sh. 33
2) Kitâb-ı Cihân-nümâ (Mehmed Neşri,
Ankara-1987); cild-1, sh. 139
3) Îzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-1,
sh. 15
4) Osmanlı Târihi (İ. H. Uzunçarşılı); cild-1,
sh. 117.
5) Devlet-i Osmaniyye Târihi; (Hammer);
cild-1, sh. 93
6) Devlet Kuran Kahramanlar; (Safa Öcal,
İstanbul-1987); sh. 90
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder